Defaced By SVOUNZ
Hamza Akpınar, Afrika'nın küçük ama bereketli bir ülkesi olan Gugumbi'nin kızgın güneşi altında doğduğunda, kaderin onun için hazırladığı yolları kimse tahmin edemezdi. Babası Ekrem, köyün cesur bir avcısıydı; annesi Ayşe ise şifalı otlarla hayat kurtaran, herkesin saygı duyduğu bir kadındı. Hamza, babasını aslan avında kaybettiğinde henüz emekleyen bir bebekti. Annesi, onun hem babası hem annesi oldu; ona her zaman güçlü kalmayı ve hayatın en sert darbelerine karşı bile yılmamayı öğretti.Hamza, çocukluk yıllarını Gugumbi'nin sıcak topraklarında geçirdi. Doğası gereği lider ruhluydu; yaşıtlarıyla oynarken bile her zaman fikirlerini kabul ettirirdi. Ancak içinde hep bir huzursuzluk vardı. Gugumbi’nin kırsalında, ufuk çizgisine bakarken hep aynı şeyi düşünürdü: "Buradan daha büyük bir dünya olmalı."Bir gün, kuzeyden gelen tuhaf tüccarlarla tanıştı. Onların arasında B-erk adında genç bir adam vardı. B-erk, Hamza'nın hiç tanımadığı bir özgüvenle konuşuyor ve nehirler boyunca taşınan malların nasıl servet getirdiğini anlatıyordu. Hamza, B-erk'e hayran kaldı; onun zekâsı ve kurnazlığıyla kısa sürede sıkı bir dost oldular. Ancak bu dostluk, masum hayallerin değil, kanlı bir ticaretin temelini atacaktı.B-erk, Hamza'ya aklında bir fikir olduğunu söyledi: "Silahlar, Hamza. Bu toprakların en büyük ihtiyacı bu. Savaş var, kargaşa var, ama insanlar kendilerini savunamıyor." Hamza önce tereddüt etti. Ancak B-erk'in tatlı dili ve büyük kazanç vaatleri onu ikna etti. İkili, Gugumbi’den başlayarak Afrika’nın dört bir yanına keleş (AK-47) satmaya başladılar.İşler büyüdükçe Hamza'nın vicdanı sıkışmaya başladı. Kabile liderlerine silah satarken onlara barış vaat ediyordu: "Bu silahlar sizi koruyacak, çocuklarınızı güvende tutacak." Ama her satılan silahta daha fazla kan dökülüyordu. Gugumbi'nin toprakları, bir zamanlar yeşil ve huzurluyken, şimdi barut kokuyordu.Hamza’nın bu hayatı uzun sürmedi. Bir gün, silah sattığı kabilelerden biri kendi ülkesi Gugumbi'ye saldırdı. Hamza, kendi elleriyle büyüttüğü ateşin içinde buldu kendini. B-erk ise bu kaosta kayboldu; bazıları onun başka kıtalara kaçtığını, bazıları ise öldüğünü söyledi. Hamza, ülkesini savunmak için savaştı, ama Gugumbi’yi koruyamadı. Topraklar, kan ve gözyaşıyla yok oldu.Savaş bittiğinde Hamza, yalnız bir adamdı. Gökyüzüne bakıp şunları mırıldandı: "Ne için savaştık, neyi kazandık?" O günden sonra hayatını barışa adadı. Afrika’nın köylerini dolaşıp insanları bir araya getirdi. Silah yerine kalemlerin, savaş yerine dostluğun önemini anlatmaya çalıştı. Ama içten içe her zaman biliyordu: Barışı inşa etmek, savaşı başlatmaktan çok daha zordu.Ve böylece, Hamza Akpınar’ın hikayesi, hatalarla dolu bir başlangıçtan, bir barış elçisinin sessiz mücadelesine dönüştü.